23 Ekim 2022 Pazar

Köyümün Sıra Kayalarını Orada Bıraktım

Köyümün Sıra Kayalarını Orada Bıraktım

Merhaba,

Sana mektup yazmayalı yine uzun zaman oldu. Üç aylık yaz dönemi dönüşümden söz etmek istiyorum.
Bu sabah saat 07.30 sıralarında Mustafa Altıkulaç ve kardeşi Ali geldiler. Ankara’ya götüreceğimiz eşyaları hazırlamıştık, yükledik ve 8.30 sıralarında Ballıkaya'dan yola çıktık. Hekimhan'ı geçtik, Hasançelebi’de kahvaltı durak yaptık. Eşimin hazırladığı yiyeceklerle kahvenin önündeki masaların birini oturarak çay söyleyip kahvaltı yaptık.
Malatya büyükşehir olmadan önce Hasançelebi belediye başkanı olan Mehmet Şerif Yıldırım ile karşılaştık, çay içerken sohbet ettik. Birkaç gün önce de bizim köye uğramış, dernek yöneticileri ile Arapgir Yazılı köyüne gitmişler. Orada barındırdığı asit-şeker oranı, tat, hoş koku ve rengi ile ülkemiz genelinde rağbet gören Arapgir’in ünlü siyah üzümlerinden (Öküzgözü/Köhnü) şarap üreten bir fabrika var.
Mustafa Altıkulaç yol güzergâhından söz etmişti. Alacahan, Kangal derken Ulaş, Gemerek, Şarkışla, Kayseri'ye ulaştık. Bu güzergâhta verimli tarlalar, yeşillikler, bahçeler göze çarpıyordu. Uzakta Erciyes Dağı göründü. Kar kaplamıştı zirvesini, çevresi sislerle kaplıydı, karlı zirvesi göğe doğru uzanıyordu. İşte tam bu sırada seni anımsadım.
“Minik Kuşum Erciyes’e kar yağmış. Üç gündür soğuk oluşu belki de ondandı. Kayseri ile Erciyes arası sisliydi ülkem gibi” diye yazdım. Sonra, “Sen nasılsın, senin de başın Erciyes gibi dumanlı mı? Bizim kayalar gibi sade mi yoksa?”diye yazmıştım ki, “Dumansız baş yoktur”, ardından da ikinci sorum için “He” diye yazdın. Yoktur, ama bu nasıl iş? Hem ‘dumansız baş olmaz’ hem de ‘he’ diyorsun…
Neyse canım, bu sabah köyümün sıra kayalarını orada bıraktım, Erciyes’e bakarken bir türkü aklıma geldi.

Acep bir dağ var mı başı dumansız
Bir aşka düşmüşüm vakit zamansız
Yandım ataşına dinsiz imansız
Sular gibi çağlar çağlar yanarım


Kayseri Kırşehir kaman Bala Gölbaşı derken Ankara'ya ulaştık. Saat 19.00'a gelirken Dikmen’de kapıya indik. Çocukların ikisi de geldi, eşyaları eve taşıdık ve artık tam tamamına üç aydan sonra Ankara’dayım.
İlk işim Hekimhan dergisinin Güz 2022 (20.) sayısının bilgisayar çıktısını kontrol etmek ve dosyayı düzenlemek oldu. Daha sonra baskıya hazırlayıp matbaaya gönderdim. Hekimhan dergisini 2018 kışından bu yana 20 sayı çıkardık. Her ne kadar sahibi ve yazı işleri müdürü olsam da abonelerimizle birlikte imece ile çıkarıyoruz. 20. sayısı ile beş yılı tamamlıyoruz. Yani her sayıda 48, hatta 50 sayfa Hekimhan’dan söz ediyoruz. Yani, 19x27 cm boyutu ile yaklaşık bin sayfa Hekimhan’dan söz etmişiz, Hekimhanlı ve Hekimhan’ı dile getirmişiz…
Dergimizin bu sayısında Hekimhan Güzelyurt’tan iki ozan kardeşi kapak yaptık. Yılmaz Özer ve Metin Özer, ozanlık adlarıyla (mahlasları ile) Ozan Mutsuz ve Ozan Birfani... Güngör Bebek arkadaşımız her iki ozanla söyleşi yaptı. Kış 2023 (21.) sayımızda da Yılmaz Özer'in oğulları Mutlu Özer ve Kutsal Özer ile söyleşileri yer alacak.
Ha unutmadan yazayım, dergimizin son sayfasında (48) kitap tanıtımında Yılmaz Özer’in şiirlerinden oğlu Mutlu Özer’in seçerek hazırladığı, benim de yayına hazırladım, ‘İrdeleyin Hele Beni’ kitabının tanıtımı yer aldı. Kitabı hazırlayan Mutlu Özer'in kısa yaşam öyküsü, Yılmaz Özer ve Metin Özer’in birer şiiri yer aldı. Şiirlerin ilk dörtlüklerini vereyim.

Değmeyin Yaralı Göğnüme Benim

Zamansız bozulmuş bağlar gibidir
Değmeyin yaralı göğnüme benim
Cihanın derdine ağlar gibidir
Değmeyin yaralı göğnüme benim


Gül Yüzlüm

Ne diyecek isen söz ile söyle
Gözlerime bakıp durma gül yüzlüm
Beni can evimden vurup da öyle
Öldürüp kanıma girme gül yüzlüm


Gül Yüzlüm’ün şu dizelerin de hiç unutamam;

Çarksız bıçaklarla derimi yüzüp
Temmuz sıcağına serme gül yüzlüm


Artık bugün 23 Ekim 2022 Pazar günü akşamı itibariyle Ankara’dayım. Yolun düşerse beklerim, başım üstüne…
Yazarsan yanıtını da beklerim.
Özlemle selam ve sevgilerimi iletiyorum…

6 Mayıs 2022 Cuma

Huzursuz Olmamak İçin İçini Dökmelisin

Huzursuz Olmamak İçin İçini Dökmelisin
Minik Kuşum Merhaba,
Uzun zaman önce, “Sana mutlaka mektup yazacağım” demiştim. O zaman mevsim yazdı ve mide rahatsızlığı yaşamıştım. Ardından kas kopması sol ayak üzerine beş ay yürümüş, sağ ayağımı basamamıştım. İli ay önce sağ ayağımı da bastım ama yeni sağlık sorunları yaşadım. Dolayısıyla daha sakin bir durumda ancak yazabildim.
Anı ve deneme notların ile şiirlerini az sayfalı olduklarından tek kitap olarak düzenlediğim gibi, biri 36, diğeri 46 sayfa iki kitap olarak da düzenledim. “Mayıs ayında bastıralım” dediğimde olumlu karşılamıştın. Bir süre sonra konuştuğumuzda ise hepsinden de vazgeçtiğini söylemiştin. Yine aradan çok geçmeden konuştuğumuzda ise, “Basılsa ne güzel olur” demiştin.
Bir gün oldu ki telefon ettiğimde operatör, “Numara kullanılmıyor” bildirimi verdi. İleti ile bunu sana yazarak sorduğumda kimseyle konuşmak istemediğini yazmıştın.
Konuşmak sözlü, yazmak yazılı anlatım olarak değerlendirilir. Her ikisi de anlatıma dayalı olsa da farklı eylemlerdir. Bir insanın yazısını okumak ile sesini duymanın çok farklı şeyler olduğunu belirtmeme gerek sanırım. Hele de teknolojinin alabildiğine geliştiği günümüzde görüntülü görüşmenin daha bir başka olduğunu da belirtmek gerek...
Her nasıl olursa olsun iletişim, insanlar için yaşamsal bir eylem ve de günlük yaşamın en önemli eylemi. İletişim olmadan insan varlığının belirtisi olabilir mi?
İletişimini sınırlamakla ya da engellemekle kendi açından farklı düşünüyor olabilirsin. Bana göre ise bir önceki cümlede belirttiğim gibi, yaşamda birinci derecede rol oynayan bir eylem...
Yazma üretkenliğini gördükçe, daha da güzellerini yazacağını düşünmüş, bunu çok kez sana söylemiş ve de yazmıştım. Ancak geçen yaz döneminde vazgeçmene bir anlam veremedim. Oysa insanın yazarak içini dökmesi kadar doğal bir şey yok. Hele de kamuoyu ile paylaşırsan daha da güzel bir şey olur ve rahatlama yaratır. Ayrıca okuyan insanlar kendinden bir şeyler bulur, onlarda da yazma isteği uyanır.
Neden bu kadar uzun uzadıya yazdım dersin?

“Bazen susmak gerek
İçinden avaz avaz bağırır çağırırken bile susmak
Sessiz çığlıklar atarak…


Anımsıyor musun; geçen yılın kışında yazdıklarında bu dizeler de vardı. Ben de buna karşılık, “Bazen susmak gerekse de huzursuz olmamak için içini dökmelisin” diye yazmıştım. Bunu yineliyorum minik kuşum...
Belki de birileriyle doyasıya konuşuyorsun ya da yazışıyorsundur. Olabilir…
Ne demişler?
“Dök içini rahatla…”
Bazen insanın içini dökmede bile zorlandığını biliyorum ama yine de bu çok güzel bir eylem…
Dök içini rahatla!

Ankara 6 Mayıs 2022

20 Haziran 2021 Pazar

Situs İnversuslara Merhaba

Situs İnversuslara Merhaba
Merhaba Arkadaşlar,
Bilindiği kadarı ile dünya genelinde situs inversus olan sayısı bir-iki milyonda bir olduğu biliniyor. Bu da şu demektir; bir milyonda bir ise 80, iki milyonda bir ise 40 kadar ya da ortalaması situs inversus olması gerekir.
Grubumuzda 151 üye görünüyor. Bunların hepsi situs inversus durumunda değil, bazıları veli. Böyle de olsa oldukça yüksek bir sayıya ulaşıldığı görülüyor.
Bu belirleme elbette ki kesin bir belirleme değil. Ancak yaklaşık bir rakam ortaya çıkıyor. Demek ki bir milyonda bir değil de yaklaşık 500 binde bir oranda situs inversus durumunda olan var demektir.
Situs inversus, doğuş itibariyle normal insan yapısının tersi bir yapıya sahiptir. İç organların olması gerektiği yerde değil, ters tarafında olmasıdır. Bunun için aynadaki görüntü gibi diyoruz. Aynaya baktığınızda tersinizi görürsünüz ya; situs inversüslarda yapı odur...
Ben bir situs inversus olmama karşın, üç çocuğumda, dört torunumda bu durum yok. Belki yıllar sonra soyumdan gelen kuşakta olur mu bilmiyorum. Şu an için bildiğim şey, yetmiş yaşına yaklaşmış biri olarak bu durumdan dolayı bir sorun yaşamadım. Sizler de herhangi bir kuşkuya ya da kuşkulara kapılmayınız. Normal yapıda insanlar gibi hareket ederek yaşamalısınız. Rahatsız olduğunuzda da doktorlara anımsatmanızda yarar var. Çünkü yakın zaman kadar çoğu kişi gibi bazı doktorlar da bilmiyordu. Bununla ilgili anılarım var. Bu anılarımı günlük yaşamda olsun, yazılı ve görsel basında olsun pek çok kez kamuoyu ile paylaştım. Hatta Malatya Söz gazetesi tam sayfa söyleşi yaptı.
İster solak olun, ister situs inversus olun, ister diğer organlarınızdan engelli olun, ne yana bakarsanız bakın yaşam sürüyor.
Sağlıklı yaşamaya gayret etmek en güzeli...
Soğuk kış günlerinin yaklaştığı serin Eylül ayında sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Sevgi ve saygılarımla...

Süleyman ÖZEROL
Eğitimci-Gazeteci, 12 Eylül 2020

Facebook'ta, Situs İnversuslar Grubunda paylaşılmıştır. 

15 Mayıs 2021 Cumartesi

Yaşam, Yalnızlık ve Yazmak


Yaşam, Yalnızlık ve Yazmak

Merhaba,
Her insanın hayalleri vardır.
Her gencin demiyorum, her insanın...
Her insanın yaşamı vardır ve yaşamı da zorluklarla doludur.
Kim yaşam için kolay diyorsa, yaşamıyor demektir.
Eğer yaşam kolay olsaydı taş, toprak, çöp ya da diğer bir eşya gibi bir şey olurdu insan varlığı.
Canlıların yaşamı her zaman zorluklarla doludur ama az ama çok…
Herkes robot değil, farklıdır…
Yarım yüzyıl önce, “Niye kullar farklı farklı değil mi?” diye bir şiir yazmıştım.
Elbette ki insan farklıdır.
Şimdi de aynısını düşünüyorum.
Her ne kadar ‘benim gibi’, ‘şunun gibi’ desek de herkesin kendine özgü bir yaşamı vardır.
“Herkes kendi payına yaşar” derken de bundan söz etmiştim yıllar önce...
Yaşamda kararlı olmak önemli…
Ne yaparsan, kararlı ol.
Acele etmek ya da yavaş hareket etmekle kararlılığı karıştırma.
Kararlı olursan rahat hareket edersin, kendinden emin olursun.
Uykunu al ama çok da geç kalkma.
Vücut metabolizması bazen öğlene doğru ancak kendini bulurmuş.
Yine de dinlenmek, erken yatmak ve normal uykuyu almak iyidir.
İnsanın yorulması bedensel hareket ile olur.
Bahçe ev işleri, yürüyüş, spor ve benzeri…
Ben okuyup yazarken yorulmuyorum, tam tersine dinleniyorum, boş kalınca yoruluyorum.
İlkokulda iken masa sandalyemiz yoktu, yere çulun üstüne oturuyorduk.
Ağız üzeri yatıp ders çalışıyorduk.
Bir arkadaşım vardı, böyle ders çalışırken çabucak uyurdu.
Bazen önümüzdeki çıranın isi yüzümüzü, saçımızı yalardı.
Çıraya ‘idare’ de ederlerdi, huni biçiminde ve tenekeden yapılma, fitilli bir aydınlatma aracıydı.
Gaz lambası bile lüks bir araçtı.
Pompalı lüks, ancak birkaç evde vardı.
“Yalnızlık anlamayan kalabalıklardan iyidir” diyorsun.
Elbette öyle, insanın anlayanı olmalı değil mi?
Ne yaparsan yap yaşam senin yalnızlığında yalnız olmaman da sana bağlı.
Yalnızlıktan sıkılıyor muyum?
Bazen yalnızlık iyidir, kendinle baş başa olursun.
Yine de insanın insana gereksinimi vardır.
Yalnızlık konu olunca hep Özdemir Asaf ve Talat Sait Halman’ı anımsarım.
Özdemir Asaf, “Yalnızlık paylaşılmaz/Paylaşılsa yalnızlık olmaz” der.
Talat Sait Halman da, “Kişi var olamaz tekte” birliği ile seslenir.
Sanat ile ilgilenmek yalnızlık için bir ilaçtır.
Sanat yapıtlarını da insanların beğenisine sunmak gerekir.
İnsan, hangi sanat dalında becerisi varsa ona yönelmeli.
Şiir ve müziğin yeri benim için bir başka.
Hele de şiir…
Kocaman dünyalar dolusu duygu ve düşünceleri birkaç dize ile dile getirmek becerisi…
Müzik ise seslendirmek…
Doksanlı yıllarda Malatya’daki ilk radyo ve televizyon programcılarındandım.
1993-1997 yılları arasında radyo, 1995-2001 yılları arasında televizyon programları yaptım.
Gönüllü yaptım hep, paradan söz etmedim.
Radyo ve televizyonlar ancak reklam ile varlıklarını sürdüren, paranın mutlaka gerekli olduğu işletmelerdir.
Para gerekli elbette, ama esiri olmak kötü…
Her neyse, aldırma; sana bir gün batımında geleceğim.
Başını omzuma yasla, kulağıma fısılda kaygılarını.
Derman olamasam da dinlerim acılarını.
İnsan, alıştığına özlemini dile getirir.
Özlem yalnızca sevgili, anne, baba, evlat kardeşe değil…
Bazen bizim kayaları, kenger sakızı kaynattığımız kırları özlüyorum.
Yayla günlerimizi, bağ damında damda yattığımızı…
Ekine orak salladığımızı, burma büktüğümüzü, döven sürüp harman savurduğumuzu…
Bazen karlı kış günlerinde çorapsız gezdiğimizi…
Okulda defteri silip yeniden yazdığımızı…
Kısa süreli de olsa çarık giydiğimi ve daha pek çok şeyi özlüyorum.
Hani bir zamanlar bir Arguvan türküsüne gönderme yaparak bir şiir yazmıştım.
Şiirde bir dize vardı; “Derdi güzel ağlama”
“Derdin de güzelimi olur gülüm/gözlerime diken batar ağlayamam”
Evet, o dertli yılları bile özler olduk.
“Sen bazen susmak gerekir” dersen de ben kâğıtla söyleşmeyi seçtim.
“Ben gidersem ne yaparsın?” diye sormuştun ya
Ne mi yaparım?
Yokluğuna anlatırım konuları.
“Sen varken” diye başlarım belki de…
Ya da “Hani yazmıştım ya” derim ilk cümlede…
Yazarım, yazarım, yazarım…
Ve seni unutmayacağım, sana hep yazacağım...

8 Mart 2021 Pazartesi

Anıları Olmayanlar Yaşayabilir mi?

Anıları Olmayanlar Yaşayabilir mi?
Merhaba,

Seninle ilgilenmediğin konuları yazışmak istemem. Çünkü senin hiç sevmediğin konuları gündeme getirmekle seni meşgul etmiş olurum.
"Hayır, böyle düşünmene gerek yok, meşgul etmiyorsun" desen de Bazı konuları yazışmak ya da sözünü etmek istemeyebilirsin. Senin ilgilenmek istediğin konuları yazmak, konuşmak isterim. Bu nedenle bazen senin de konu açmanı bekliyorum. Yazdıklarımla seni memnun etmişsem ben de memnun olurum. Ne zaman olursa olsun beni rahatsız edebilirsin. Herkes gibi sana da yardımcı olurum.
"Canım sıkkın ya! Uyuyamıyorum, biraz da ağlamak istiyorum" dediğine göre seni rahatsız eden durumlar var demektir. Nasıl olsa da iyi olsan acaba, onu da bilemiyorum.
Şiir yazdığını belirtiyorsun, ben de okuyabilir miyim?

Bazen susmak gerek
İçin avaz avaz bağırır çığırırken bile susmak
Sessiz çığlıklar atarak
Kaleminden kan kırmızı mürekkepler saçarak susmak
Sözcüklere isyan edip
Boğazında düğümlenirken
Avazın çıktığınca susmak gerek
Dudaklarından dökülecek tek bir sözcüğe hasret
Bakışlarda derin yaralar açmak için


Şiir duyguların dilidir zaten. Düzenli ve güzel anlatım yoludur. Yineleyerek denedikçe cümleler daha iyi oturur, dizeler oluşur. Özetlenir anlatılmak istenen. Yineleyerek yazmazsan düzyazı gibi kalır. Şiir denemelerini sıkça yapmalısın.
"Uyuyamıyorum, biraz da ağlamak istiyorum" diyorsun.
Alışacaksın, yaşam işte...
"Bazen susmak gerek" ise de, huzursuz olmamak için içini dökmelisin. Yoksa içine attıkça rahatsız olursun.
"Dışa atınca ne oluyor? Babamı çok özlüyorum, bir şey yapabilecek misin? Yok..."
Bunları demekle, sorunu sormakla haklısın.
Evet, hiç kimse gidenleri geri getiremez biliyorsun. Babanı geri getiremem, ama onun anısıyla seni mutlu etmek isterim. Başka birilerini de geri getiremem. Her kim olursa olsun, anıları varsa yaşıyorlar demektir. Anıları olmayanlar yaşayabilir mi sence?
"Yaşayamaz" diyorsun değil mi?
Elbette; "Gençler ümitleriyle, yaşlılar anılarıyla yaşarlar" deniyor bir Fransız deyişinde. Aramızdan ayrılanlar, bizimle anılarıyla yaşarlar. Eğer o anıları kalıcı kılarsak, geleceğe de aktarmış oluruz. İnsanlar akıl, bilim ve sanat ile diğer yaratıklarından ayrılırlar. Özellikle de; kitap, heykel, fotoğraf, film, mimari ve diğer kalıcı sanat yapıtlarıyla yaşarlar.
Babam çiftçiydi, ayrıca pek çok beceriye de sahipti. Duvarcılık, marangozluk, demir teneke işleri ve diğer... Diğer yandan ilkokulu bitirmiş olmasına karşın hem düzyazı, hem de şiir yönünden kalemini de iyi kullanırdı.
Babamın şiirlerini bir araya topladım ve 2009 yılında 'Babamın Şiirleri' adıyla kitap olarak yayınladım. Anılarını yazdığı defteri de 'Babamın Yazdıkları' adıyla düzenledim. 2018 yılı Ekim ayında yanına uğradığımda, yakında kitap olarak yayınlayacağımı söyledim. Gülümsedi, "Desene ölmeyeceğim" dedi.
31 Ocak 2019 tarihinde kaybettik. Büyük oğlum Ozan Özerol'un katkıları ile 2020 Ocak ayında Babamın Yazdıkları kitabını yayınladım.
"Sen de seviyor muydun babanı?" diyorsun.
Babam aramızdan ayrıldığında 86 yaşındaydı. Ne desem de gereksiz kalır birkaç cümle. En iyisi Babamın Yazdıkları kitabımı sana göndereyim, önsözünden okursun. Okuyunca da eminim ki sen de babanın yazdıklarını 'kitap yapayım' diye düşüneceksin. Çünkü onu çok sevdiğin her halinden belli oluyor. "Sen de seviyor muydun babanı?" demen bile bunu gösteriyor.
Hala ağlamak istiyor musun minik kuşum?
Hayır, ağlamıyorsundur artık...
"Aramızdan ayrılanların anıları ve eserleri varsa bizimle yaşıyorlar diyorsun" ve ağlamıyorsun...

Ankara, 20 Ocak 2021

31 Ekim 2020 Cumartesi

Şah İbrahim Veli Ocağı Grubuna Merhaba

 Şah İbrahim Veli Ocağı Grubuna Merhaba

Merhaba...
Babam, 22 Aralık 1953 tarihinde doğduğumu söylerdi. Ancak nüfusta 1 Kasım 1953 yazılmış. Resmi kayda göre bugün benim doğum günüm. Yani, 67 yılı geride bıraktım.
Bir aydan fazla bir süre önce Şah İbrahim Veli Ocağı WhatsApp grubu kurulduğunu öğrendim. 5 Ekim 2020 tarihinde sayın Hasan Gazi Öğütçü aradı ve grup etkinliklerinde katılmamı söyledi.
Derler ya; "Her aşığın bir ahı vardır."
Ümit Kaftancıoğlu'nun TRT'de yayınlanan 'Dilden Dile' programında girişte dambır dambır bir bağlama sesi, ardından da bu söylem... 
Bu söylemi ve yarım yüz yıl öncesinden hala gümbür gümbür o bağlama sesini unutamam...
Benim 'ahım' da yazmak... 
Ancak yazmak için altyapı gerekli. Altyapı da okumaktır. Bu da derleme, araştırma, inceleme, yayınlama çalışmaları ile de pekiştirilir.
Okuma alışkanlığım ilkokul yıllarına dayanır. O yıllarda geleneksel halk kültürünü derleme araştırmaya merakım da vardı. Çünkü 1962 yılında kalbimin sahibi olduğunu öğrenmem, bağ damımızın yanından akan Mezirme Deresi'nin killi çamurundan ev, araba, insan ve hayvan yontuları yapmam, çöpten çarklı değirmen kurmam, dördüncü sınıfta şiir denemeleri yapmam ve televizyonu bulmam (!) ve diğer etmenleri örnek olarak verebilirim. 
Yazmanın temelinde yatan altyapıya Akçadağ Öğretmen Okulunun zengin kütüphanesi, özellikle Türkçe, edebiyat, resim-iş, müzik öğretmenlerini, bazı arkadaşlarımı, Hamza ve Rıza ile kendimizce çıkardığımız dergileri (!) ve diğer etkenleri eklemeliyim.
Yarım yüzyıl önce kitap edinmeye ve yazdıklarımı kaydetmeye başlamam (1971), 1983 yılında okumayı ikinci plana atarak yazmaya ağırlık vermem, aynı yıl doğup büyüdüğüm Ballıkaya ile ilgili derleme ve araştırma çalışmalarına başlama ve bunları düzenlemem de düzenli yazmamın başlangıcıdır.
1988-1989 yıllarında derleme, araştırma ve diğer çalışmalarımı 'Yenilenen Köy Ballıkaya' adıyla Malatya'da yayın yapan Görüş gazetesinde yayınladım. Bu çalışmalar arasında Şah İbrahim Veli Hoca ile ilgili derlemeler ve araştırmalarım da yer aldı.
Gazi Üniversitesi Hacı Bektaş Veli dergisinin 30. sayısında (Yaz 2004) 'Şah İbrahim Veli Ocağı İle İlgili Anlatımlar; Ballıkaya köyünden Derlemeler' yazım yayınlandı. Yazı, 2011 yılında Gıyasettin Aytaş tarafından hazırlanan 'Belgeler Işığında Şah İbrahim Veli Ocağı' kitabında yer aldı. Bu kitaba oldukça da katkı sundum. Aynı yıl gerçekleştirilen '1. Uluslararası Şah İbrahim Veli Ocağı' sempozyumunda Ballıkaya ve Karadirek'i anlattım.
40 yıla yaklaşan süreçte Şah İbrahim Veli Ocağı ile ilgili pek çok yayın yaptım. Konu ile ilgili çalışma yapanlara yardımcı oldum, radyo ve televizyon programlarında dile getirdim.
Şah İbrahim Veli Ocağı dedelerinden Vayloğ Dede (Mustafa Tuna, 1895-1971) ile ilgili olarak 2012 yılında hazırladığım 32 sayfalık kitap, yeni derleme ve araştırmalarla 112 sayfaya ulaştı. Elif ve İbrahim Polatdemirci'in katkılarıyla dördüncü baskısı şu anda matbaada. 
Vayloğ Dede kitabıma maddi destek veren Elif ve İbrahim Polatdemirci, babamın dedesi ile kardeş olan ve yüzü aşkın bir süre önce Alvar köyüne yerleşen Ali Çavuş emmim ile oğulları ve torunlarından dedelik yapanları kapsayan Gürgür Dede (Yusuf Çalışkan) kitap çalışmama da destek vereceklerini belirttiler. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Ballıkaya'daki diğer Şah İbrahim Ocağı dedelerini kapsayan çalışmayı da yakın zamanda kitap olarak düzenlemeyi düşünüyorum. 
Ayrıca Ballıkaya dışında bulunan ocak mensupları ve talipler ile ilgili derleme ve araştırma çalışmaları yapmak istiyorum. Çalışmalarım Ballıkaya ve Şah İbrahim Ocağı ile ilgili sınırlı değil elbette. 19 kitap yayınladım, 30 kadar da kitap dosyam var. 
Malatya Yorum gazetesinin,  Arguvan Yolu dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüttüm. Türkiye Sakatlar Derneği Malatya Şubesinin Umudun Sesi adlı bültenini on yıl çıkarılmasına yardımcı oldum. Malatya ve dışında yayın yapan bazı dergi ve gazetelere yazılar yazdım. Tamamen içeriği Hekimhan olan sahibi ve yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğüm Hekimhan dergisi 12. sayısıyla üç yılını tamamladı.
Üyesi olduğum altı derneğin yanında özellikle Ankara'da çeşitli kültür sanat etkinliklerine katılıyorum.
20 yıldan bu yana yaz dönemi Ballıkaya, kış dönemi Ankara'da yaşıyorum.
Bütün bunları hesaba katarak sizlere bir ay sonra "merhaba" dememi hoşgörüsünü sanırım.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Ankara 1 Kasım 2020

15 Haziran 2020 Pazartesi

Kültürümüzü Kaydedenler O Kadar Çok ki…

Kültürümüzü Kaydedenler O Kadar Çok ki…



Sevgili Hemşerim Merhaba,

3 Haziran 2020 tarihinde ‘Minnetimiz Var’ başlığı altında bana bir şiir yazmışsınız. Şiirinizi okudum, teşekkür ederim. Yakın zamanda derlemiş olduğum yaşamöykünüzü düzenleyip yayınlayacağım.

Hekimhan’ı Türkiye’de tanıtmış
Süleyman Özerol minnetimiz var
Köylerini ilçesini anlatmış
Süleyman Özerol minnetimiz var

Şairleri saz çalanı aramış
Bu arayış, Hekimhan’a yaramış,
Baştanbaşa köylerini taramış
Süleyman Özerol minnetimiz var

Malatya’da Akçadağ’da okumuş,
Satır satır kitapları dokumuş.
Öğretmenlik yapmış bir yazar olmuş
Süleyman Özerol minnetimiz var

Arguvan Yolu'nu dergi çıkarmış
Dergilerde başyazarlık yaparmış
Malatya Söz gazetede yazarmış
Süleyman Özerol minnetimiz var

Altmış dört kitaba imzalar atmış,
On dokuz kitap da kendisi yazmış
Hekimhanî'ye de bir mektup salmış
Süleyman Özerol minnetimiz var


Övgü dolu söylemlerinizi şiir biçiminde dile getirmişsiniz. Teşekkür ederim. Ben de size şiirinizin içeriği ile ilgili bir şeyler yazmak istiyorum.
Her ne kadar devlet memuru olsam da 1988'den bu yana basının içerisindeyim. Kültür, sanat, edebiyat yazılarıma devam ettim.
1993 Kasım’ından itibaren Malatya’da yayın yapan haftalık gazete Malatya Yorum’da ‘İnce Düşünceler’ adı altında köşe yazarlığı yapmaya başladım.
1998 yılında emekli olunca Hazirandan itibaren Malatya Yorum gazetesini Yaşar Karaaslan ile çıkarmaya başladık. Pek çok arkadaşımız, dostumuz bize destek oldu. Yani basında ‘resmen’ yer almış oldum.
O zamanın Malatya Valisi Atilla Vural’ın dediği gibi, “Dergi gibi bir gazete” çıkardık. Yine ‘profesyonel gibi amatör’ olarak araştırmacı gazetecilik yaptık. Yani profesyonel gazetecilik yapmakla birlikte para almadan (hala da öyle)…
O zaman bir toplantıda ne demiştik?
“Para kazanmak için olsaydı dükkân açardık…”
2009-2011 yılları arasında Seyrani Uğurlu ile Arguvan Yolu dergisini çıkardık.
İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte 2011 yılında Malatya Yorum kapandı.
2012 baharından itibaren Malatya'da yayın yapan Malatya Hâkimiyet (daha sonra Malatya Söz oldu) gazetesinde köşe yazarlığımı sürdürdüm.
Malatya Söz gazetesinde Ocak ortalarından bu yana yazım yayınlanmıyor. Neden yayınlanmadığını da sormadım. Çünkü bir beklentim olmadığı gibi yazacak o kadar çok yer var ki; daha önce Urfa, Aksaray gazetelerine yazdığım gibi başka illerin gazetelerine de yazabilirim. Ama Nisan'dan bu yana şimdilik internet gazeteciliğine devam ediyorum.
Acaba aksatmadan her hafta en az bir yazı yazan kaç köşe yazarı vardır dersiniz?
Ben yazdım, yazacağım da…
Arguvan Yolu dergisi yarı yolda kaldı ama Hekimhan dergisi ile gücümüz oranında Hekimhan’ı anlatmaya devam edeceğiz ve kaydedeceğiz…
“64 kitaba imza attı” demişsiniz. Evet, 64 kitabı basıma hazırladım, 19 kitap da kendim yayınladım. 30’dan çok da kitap dosyam var.
Durmak yok, devam…
Kimsenin bana minneti olmayacak. Çünkü kültürümüzü kaydedenler o kadar çok ki…
Siz de hep yazın…
Selamlar, sevgiler, başarılar…

Ankara, 12 Haziran 2020